26 Ekim 2005

Deli Hikmet (1)

“...
Deniz yırtılır kimi zaman
Bilmezsiniz kim diker
Ben dikerim!
Uyanır bakarsınız ki mavi...”



Uzatsam elimi tutardım, düşmezdi küçük karınca suya. Ama herkesin bir vazifesi var değil mi şu hayatta. Bana düşmez suya düşen karıncalarla uğraşmak, kesin vardır vazifesi suya düşen karıncaları kurtarmak olan bir ekip. Bana ne! Onlar baksın bu işlere. Benim vazifem belli: Sabah akşam gezerim sokakları, caddeleri. Altını üstüne getiririm çöp tenekelerinin. Çocuklardan (o canavarlardan) kaçar, genç kızları kovalarım. Ama yine de öyle bakmasaydı keşke o karınca da taa gözümün içine. Herkesin hayatı kendini ilgilendirir canım! Bak şu simitlere, hiç karışıyorlar mı benim hayatıma. Kusura bakma karınca, sonra üzülürdük ikimiz de, bilirim suçlu da ben olurdum yine. Ama sen de sanki gözümün içine değil de ötelere baksan olmazdı. Yoksa vasiyetini mi söyleyecektin bana. Ama ben anlamam ki karıncaca, arıca olsa bir yere kadar. Yok yok, intihar etti besbelli. Yoksa düşer mi bi karınca durup dururken cup diye suya. Ne derdi vardı garibin kim bilir. Bir dertsiz tasasız ben varım herhalde şu dünyada. Karıncaya intihar ettiren dert kim bilir neler ederdi şu başımdaki bitlere.

13 Ekim 2005

Delilerden ben anlarım

...::: Deli Hikâyeleri* :::...
çok yakında burda


*(internetibağlatmayıbaşarabilirsemvedecanımisterseyazmayıtabii)

Sonnet 66

Tired with all these, for restful death I cry,
As, to behold desert a beggar born,
And needy nothing trimm'd in jollity,
And purest faith unhappily forsworn,
And guilded honour shamefully misplaced,
And maiden virtue rudely strumpeted,
And right perfection wrongfully disgraced,
And strength by limping sway disabled,
And art made tongue-tied by authority,
And folly doctor-like controlling skill,
And simple truth miscall'd simplicity,
And captive good attending captain ill:
Tired with all these, from these would I be gone,
Save that, to die, I leave my love alone.



Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.


Üstteki William Shakespeare'in 66. sonesi,
alttaki ise bu sonenin Can Yücel tarafından
Türkçeye "çevrilmiş" hali.
Edebiyat çevirisinde daha iyisi yapılabilir mi bilmiyorum.
Can Yücel'in yaptığı çevirmekten öte
bir eseri aynı incelikle başka bir kültürde yaratmak kanımca.
Çeviri yapan herkesin görmesi gereken bi çalışma bu bence.

12 Ekim 2005

An Gelir


Gidiş hep kötüye;
artık anladım...
Zamanın "götürmek"
en büyük mahareti.
Ustanın da dediği gibi:
"görünmez bir mezarlıktır zaman"


Çok Üzgünüm.

04 Ekim 2005

h(ö)a(l)y(ü)a(m)t

Bir güvercin yavrusu düşer ağaçtan yere,
Tam da yüzlerce yıllık bir paşa mezarının yanına.
Uzanıp alamam yerden demir parmaklıklar,
resmi sorumluluklar var arada.
Taze bir ceset yatmakta az ötede selimiye camii*nde musalla taşında
Töreni yapılsın diye beklemekteyim
beklemekteyim gözüm yavrucakta.
Cenaze kalkar birazdan koyulur top arabasına.
Uzaklaşırken paşa mezarının yanıdan top arabasının arkasında
Kara bir kedi ağır adımlarla yönelir yavrucağa...
Önümde yeni ölü, arkamda yüzlerce yıllık ölü
Aklımda 10 dakika sonrasının ölüsü
Hayat denen yanılgı ise her yanda o anda...

*İstanbul Üsküdardaki küçük Selimiye Camii

02 Ekim 2005

Bismark *

Durağın arkasında her sabah ayağını yola uzatıp oturan dilenci
Kötü havalarda sabah yedide başladığı
mesaisine gelmiyor.
Boş kalıyor oturduğu kaldırım
öbürleriyle aynı olsa da hissediliyor bu.
Naapıyor acaba,
hiç uyuyor gibi gelmiyor bana nedense,
Nedense?


* Böyle de bişey vardı...